10
Şubat

Her yıl gitmek için can attığım fakat bir türlü kapitalizmin pençesinden sıyrılamadığım, daha sonrasın da ise vakit bulamama diye şikâyet edip bütün bir yıl boyu pişmanlığını çektiğim sinema tarihinin ülkemizde vuku bulan bu en büyük olayı için artık gitme vakti gelmişti de geçiyordu bile.
Senelerden geçen sene; alabildiğine iş yoğunluğu ve iznimin olmaması beni aldığım karardan geri çeviremezdi. Bir gün bile olsa o atmosferi içime çekmeli yerinde görmeliydim. Festival çoktan başlamıştı ve benim bir şeyler yapmam gerekiyordu. Bütün bu olumsuzluklar içerisin de bayağı bir zorlanmama karşın sağlık raporu aldım. Hayatımda ilk kez bir sağlık kuruluşundan yüzümde gülücükler, içimde festivalin dayanılmaz hafifliği ile ayrılıyordum. Vakit kaybetmeden bilet aldım hemen o gece için ve festival bileti bulamama kaygısı ile de ertesi gün izleyebileceğim filmlerin biletlerini de aradan çıkarmıştım.
Yoğun bir günün ardından yorulmuş olmalıyım ki yolculuk boyu uyumuşum. Uyandığımda İstanbul bütün keşmekeşiyle çiseleyen yağmuru ve esenler otogarıyla karşımda duruyordu. Otobüsten inmemle sırtımda çantam taksimin yolunu tutmam bir oldu. İstiklale gelinirde kahvaltı da saray muhallebicisine uğranmazmı. İlk filmin başlamasına vakit vardı ve iyi bir kahvaltıyı hak etmiştim doğrusu.
Filmim için Beyoğlu sinemasının yolunu tutarken bir yandan da Beyoğlu’na ve İstiklale karşı olan hayranlığımı gizleyemiyor, fotoğraf makinemi elimden hiç düşürmüyordum. Bir süre İstiklali turladıktan sonra kahve içmek için mola verecektim ki yanıma hiç kitap almadığımı fark ettim. Nedendir bilinmez girdiğim kitapevinden elimde Ahmet Altan’ın Aldatmak kitabıyla çıkıvermiştim bile. Hava sinemaydı o gün insanlar sinema teneffüs ediyordu. Bunu görebiliyordum. Beyoğlu sinemasının bekleme salonu bile ayrı bir ahenge sahipti. Sanki bir filmin setindeydim. Gördüğüm her kare benim heyecanımı ikiye katlıyor insanların gelmesiyle daha da pekişiyordu. O bekleme anı benim için bir meditasyondu asla unutamayacağım bir meditasyon.
Elime tutuşturulan Cnbc-e dergisiyle salona girmiştim bile ilk filmim Devrim Şarkıları.Yerime oturmuş heyecanla filmin başlamasını beklerken bir yandan da bu coşkuyu beraber yaşayacağım diğer izleyicilerin koltuk bulma telaşına kapılmıştım ki yanımdan gelen ‘pardon çayımı tutabilirimsiniz acaba’ sesiyle uyanmıştım.Ani bir refleksle çayı tutmuştum bile ses devam ediyordu.Yetişemicem diye çok korktum koştur koştur ama gerek yokmuş sanırım.Şu paltomu da çıkarım çayı alacam zahmet oldu falan derken tanışmıştık bile.İkimizde film hakkında duyduklarımızı birbirimize anlatırken çok heyecanlıydık nasıl bir film bizi bekliyordu acaba.İzleyenler bilir Amerikan zencilerinin beyazlara karşı verdiği sivil hak mücadelesine öncülük eden şarkılarla bezenmiş essiz bir belgesel.Film bittiğinde ikimizde birbirimize bakamıyorduk gözyaşlarımızın utancıyla.Elbette sadece biz değildik ağlayan bütün salon aynı duydu yoğunluğundaydı.Her anını duyumsuyordum her şey o kadar güzel gidiyordu ki ilk filmimi izlemiş ve ilk arkadaşımı bile edinmiştim bile öyle ki gün ışığında salonda göründüğünden çok daha güzel olduğunu fark etmemek imkansızdı.Bir sonraki filmin başlamasına kadar geçen zamanı değerlendirmek ve Bir şeyler içmek için oturmuştuk bile ikimiz de o güne ait seçtiği filmler aynıydı hoş bir tesadüf deyip geçiştirdik.Benim festival maceramı kendisinin öğrenciliğinden bir çok şey konuşuyor seanslara giriyor kahve içip sinemadan dem vurmaya devam ediyor,filmlerde yan yana oturmak için yanımızda oturan kaderdaşlarımızdan ricada bulunuyor ve beraber filmleri izliyorduk.Her şey o kadar çabuk geçmiştiki günün son filmine gelmiştik bile François Ozon dan Yuva günün en çok beklediğim filmi.Yönetmene karşı ayrı bir hayranlığım var.Ozon’u severmisin dediğimde delimisin bayılıyorum hele o Swimming Pool yok mu cevabını verirken ben aşık olmuştum bile.Ama bu filmi beraber izleyemedik yanımızda ki guruba hak vererek bu kez olmamıştı Bir yandan filmin büyüsü diğer yandan onu düşünmem dakikaların bendeki hoşluğunu anlatmak için yerime Hemingway’ın olması gerekir.Filmin bitişi ile bütün salonun ayakta alkışlaması. İşte dedim bu festivalin ne olduğunu anlatıyor. Gece yarısından sonra dönecektim ve nedense bunu en son söylemiştim.Söylediğim andaki yüz ifadesi ve mimikleri bana bir çok şeyi anlatmıştı aslında o zaman misafirimizi nevizadeye götürmeden bırakamam dedi ve bir iki kadeh bir şeyler içmeye gittik.Her şey film tadında ilerliyordu ve hala sonunu kestiremiyordum.Olağanüstü filmler izlemiş,ruh ikizimi bulmuş ve gece dönecek birinin filmiydi bu.Herhalde saatlerin nasıl geçtiğini söylememe gerek yoktur sanırım.O an çıkan fikir devam filmi gelir dedirten cinstendi.Birbirimize iletişim bilgilerimizi vermeyecektik,arayıp sormayacak ve seneye festivalin bu gününe biletler alıp karşılaşmayı bekleyecektik.Koltuk numaraları yan yana tabi.O an alkolünde etkisiyle gözüme harikulade gelen fikir bütün bir yıl beni bitirmiş olsa da festivale ramak kalan şu günlerde heyecanım daha bir derin.Tekrar karşılaşırmıyım karşılaşmazmıyım bilmem ama şunu biliyorum ki hayatım elverdiği sürece benim bütün festival boyu orada olacağımdır.
Teşekkürler.
Paylaşın:
facebook friendfeed google_buzz twitter

YAZAR
Turgay DİLMEN
Sinema bir şenliktir!

İstanbul Film Festivali 1982'de kurulduğunda başka bir festivalde, İKSV'nin düzenlediği İstanbul Festivali'nde küçük bir bölümden ibaretmiş. Altı filmlik bu "Sanat Filmleri Haftası", şimdi yerinde yeller esen Harbiye Konak Sineması'nda yapılmış. Kaç kişi izlemiş bu filmleri, elimizde kesin bir bilgi yok, ama gördüğü ilgiyle sonraki yıl "Sinema Günleri" adını alıp bir aya yayılmış.

Dile kolay, otuzuncu kez yapılacak festival bu yıl: 30. İstanbul Film Festivali. Bir nesli büyüten, sinemateksiz bir kentin pelikül damarını besleyen, gösterdiği 3997 filmle kanımıza giren film gibi otuz yıl...

Festivalleri bizden yapan yalnızca gösterdiği filmler değil elbette. Heyecanını bugüne kadar toplam yaklaşık üç milyon izleyicisiyle paylaştı festival. Otuzuncu yılını da yine izleyicisiyle birlikte kutluyor. Bilet kuyruğundaki, film çıkışındaki, İstiklal Caddesi'nde koşan, yönetmenden imza alan izleyicisinin anılarını bilmek, görmek istiyor... Yıllar öncesinden bir bilet koçanıyla, üzeri işaretlenmiş çizelgesiyle, arkadaşına anlattığı anısıyla, bu film gibi otuz yılı sizden duymak istiyor...

Onat Kutlar'ın sözleriyle, "Sinema bir şenliktir!"